×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Ragıp Ferda Aydınalp

Amerikancı  Olmak Ya Da Olmamak

Önceki yazımızda yaklaşan seçimin iktidar-muhalefet seçimi değil; Atlantik ve karşı cephesinin arasında gerçekleşecek olan bir kapışma olduğunu yazmıştık. Bir başka deyişle Amerikancılar ve Amerikan karşıtları arasında. Evet; ülke seçmenin de gerçeği budur; ya Amerikancı olunacak ya da Amerikan karşıtı…


Her seçim öncesinde olduğu gibi Ankara’da Atlantik yanlısı grup yine harekete geçti.  Washington Yakındoğu Enstitüsü uzmanlarından Grant Rumley ve Soner Çağaptay etkin isimler arasında. Amerikan’ın lehine politikaların servis edilmesi ve yerli işbirlikçilerle temasların kurulması yolunda aktif bir şekilde çalışıyorlar. 


Bu yöndeki süreç Biden’ın göreve gelmesiyle başladı. Olanlara göz atalım, Amerikancı yapının fotoğrafını çekelim.


Amerikancı yaklaşımın temsilcileri son ABD Başkanlık seçimleri öncesinde Trump yerine Biden’ı desteklemek ve yerli işbirlikçilere de bunu empoze etmekle işe başladı. Seçimleri Biden kazanınca da Biden ile Erdoğan’ı en kısa sürede buluşturma yolunda çalışırlarken. Biden ile Erdoğan’ın buluşturulması temel hedef oldu, Biden lehine olumlu propagandalar Türk siyasi gündemi için aralıksız devam etti. Amaç gerek AKP iktidarının gerek muhalefetin Amerika ile iyi ilişkiler geliştirilebileceği yönünde ikna edilmesiydi, Ankara umut içinde beklemeliydi. Planlanan buluşturma bir türlü gerçekleşmedi; ama Erdoğan ile Biden 14 Haziran 2021’de NATO Zirvesi kapsamında ve sonrasında Ekim 2021 G 20 zirvesinde bir araya geldiler. Amerikancı propaganda ekibi son derece mutluydu. Erdoğan ve Biden sözde müttefik iki ülke arasındaki sorun ve gelişmeleri ele almak için çeşitli yapıların kurulmasını kararlaştırdılar. Amerikancı ekip ve  yerli işbirlikçilerin ‘hamburgerleri gayet iyi’ servis ediliyordu… Erdoğan ve Biden çok iyi müttefik olacaklardı…


Biden, Rusya’dan S-400 aldığı için F-35 projesinden çıkarılan Türkiye’ye 40 adet F-16 verilebileceğini ancak kongre engelinin aşılması gerektiğini uluslar arası platformda dile getirirken Amerikancı ekip sevinç naraları atıyordu. Ne olursa olsun kongre engeli aşılmalıydı…


Kongre engelinin aşılması için Amerikancı ekip ‘İsrail Açılımı’ politikasını devreye soktu. ‘Kürt Açılımı’ndan antremanlı olan AKP sürece dahil oldu; İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi, karşılıklı büyükelçiler atandı,  Davos’ta bozulan Türkiye-İsrail ilişkileri düzelme yoluna girmişti. Yerli işbirlikçiler de son derece memnundu, Türkiye potaya giriyordu.  Beklenilen oldu; elbette süreç Türkiye’nin lehine işlemedi. Atlantik yine yapacağını yaptı; gerek ABD gerek İsrail Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı politikalarında çıtayı yükselttiler. Amerika ve  İsrail Yunanistan-Güney Kıbrıs maşalarını daha aktif bir şekilde sahneye aldılar, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve hidrokarbondan Türkiye uzaklaştırılmalıydı. Güney Kıbrıs’a uygulanan silah ambargosu kalktı, silahtan arındırılmış olan Ege Adaları’nda ABD silahlarını konuşlandırdı, İpsala sınır kapısının 55 km batısındaki Dedağaç’ta ABD askeri üs kurdu.  İsrail açılımının faturası Türkiye’ye ağır bir şekilde  çıkarıldı. AKP’den bazı tepkileri  yükselirken Altılı Masa’nın ‘Halil İbrahim Sofrası Kurucusu, Cesur/Mert, Bilge, Entelektüel, Ekonomi Dahisi, Adnan Menderes ruhlu’ liderleri her ne hikmetse konuyu hiç gündemlerine almadılar… 


İsrail Açılımı sonrasında başka faturalar da çıktı tabi. Jeopolitik çıkarları gereği Suriye ile yakınlaşmak isteyen Türkiye’ye Amerikan engeliyle karşılaştı. Amerika Türkiye’nin askeri harekat yapacağı Suriye’deki PKK üslerine üst düzey askerlerini gönderdi, Amerikan Genelkurmay Başkanı bölgedeki PKK/YPG kamplarını ziyaret etti, PKK’ya tırlar dolusu silah ve mühimmat sevkiyatı açıktan açığa devam etti.


İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Amerikan Büyükelçisi’ne ‘Pis ellerinizi Türkiye’nin üzerinden’ çekin söylemiyle ilişkiler gerilirken bu sefer Amerikancı cephe Altılı Masa yaklaşımıyla Türkiye’ye havuç uzatma yoluna seçti. Altılı Masa’nın dağılmasına yol açan Akşener, çıkışı sonrasında Amerikancı ekibin Ankara ofisi çalışmasıyla  tekrar masaya oturtuldu… 
Amaç aynı amaçtı; Türkiye’yi Amerika’ya mahkum etmek, bağımlı kılmak…
Mesele aynı meseleydi; Amerikancı olmak ya da olmamak…

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024