SES, SİZ OLUN..!
Ziya Paşanın
“Yıldız arayıp gökte nice turfa müneccim
Gaflet ile görmez kuyuyu rehgüzerinde
Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde
Âyînesi işdir kişinin lâfa bakılmaz
Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde” satır aralarından merhaba.
Hiç aklımız almıyor değil mi?
Kendini bu dünyanın ünlüsü zanneden,
Eşi ile her halini içeren bir video yayınlamış.
Bizim hanım ablalar da onu beğenmiş.
Ne yorumlar, ne temenniler.
A arkadaşım o beğendiğin video,
Anasayfana,keşfetine düşünce
Çoluğun çocuğun eşin görüyor.
Mahremiyete gram saygı kalmadı tamam da,
Ailenizle nasıl o ortak paydaya göz açacaksınız.
Nasıl mideniz alıyor.
Anladık senden,benden,bizden adam olmaz da.
Koskoca bir nesil var.
Yumuşacık oyun hamurlarına (taze nesile)
Senin yemek yerken evde açmadığın kanallar değil.
O beğendiğin paylaşımlar yön verecek.
Onun ve arkadaşlarının önüne düşecek.
Allah aşkına insanların hayal kırıklığına uğratma hızı
Işık hızından beter bir hal almaya başladı.
O ikili paylaşımlarda
Beğendikleriniz hoşnutsuzluğumu arttırdı.
Nicedir yol da görüp selam vermeyecek insanların sosyal medya güncemde olması da rahatsızlık
verici.
Ve engel listem gitgide artıyor.
Gide gide bende tenhalığa dayanacağım.
Kaliteli sızım iç sesimle ağlayarak
Ey sebebi inkılabım,
Bu fütursuz yankım,elbet birgün ses olacak.
Vazife ise ancak bende böyle satırları aralarım.
Yolda görüp halimizi sormayanlar
Meraktan sosyal mecralarda atmaca kesiliyorlar.
Başa gelen musibete
Ah vah tüh değil
Bir geçmiş olsun diyemeyenler,
Hadsiz bir şekilde yoruma geliyorlar.
Birde siyaset kuklaları var.
Yolunu yol sanıp
Kukla oluşlarını sahnelemeye başlamışlar ki;
Vay halimize..
Gözümde büyüttüklerimi mercek altına aldım.
Benim gözüm de vardı hep bir kaf dağım.
Siyasette çöplük olmuş çöplük.
Tabbiyki kimilerinin ışığı hiçlikte kaybolur,
Yitip gider.
Öyle sevdiğim gönül ortakları var ki,
O bayağı insanlar kadar değer görmüyorlar.
Dipnot: değer görmekten kastım takipçi sayısı değil belirtmeme gerek yoktur umarım.
Hakikaten akıl sağlığı diliyorum.
İşin dahada kötüsü
İnsanlar yaptıkları paylaşımlarla,
Zeka yaşlarını ele veriyorlar.
Ah bu sistemin oyunu!
Kopyala yapıştır
Güncel hayatın akışını yaşayıp durdukça,
Daha neleri ele vereceğiz kim bilir.
Öz’ümüzden katkı sağlayacağımız gram birşey kalmaması üzücü.
Çaresizlikten
Sesi çıkmayan can’ların yanında
Dengeli olun, Ses,siz olun!!!
Ben tek başıma bu başarıyı elde edemesem dahi,
Ses,siz oluverirseniz belki birlikte göğüsleriz geleceğimizin aydınlığını.
Yoksa bu karanlıkta ben kulaç atamıyorum ki.
Yeni yetecekler, nasıl bu girdabın
Suyunda boğulmasınlar.
Bu hal ;
BİRAZ FIKRA
ESPRİSİNE MASAL
ÇOKÇA KABUS olur ben söyleyeyim.
Ki oldu da...
Sosyal medyayı kullanmayı
Beceremediğimiz günleri kucaklıyoruz.
Nicedir birçok konuda
İnsanlıktan bahsede bahsede
İyice ceset pazarına döndü düşünceleriniz...
Belli ki biz gene bu çaresizlikle
Ekranlara kilitlenip ölüp ölüp dirileceğiz.
Daha dün Gazze de o kadar gül yüzlü yavru,
Hastahanenin arka bahçesinde
Tebessümlerle oynarken ölüyorlar ise,
Hiç kimse kusura bakmasın nasipsiz bir milletiz !!!
O güzel günlerimizi paylasabildigimiz kadar yankı uyandıramadık Dünyada.
Haydi gülüp oynamaya,
Özelimizi, reklam uğruna hayatlarımızı deşifre etmeye,
Linkleri yukarı kaydırmaya
Güncel hayata devam.
Sosyal medyamızın gücü bir onlara yeter zaten.
Bazılarımız ateşe elini uzatmaz.
Bilirsiniz maşa kullanırlar...
Küçük yok sayışlar böyle böyle büyük hayatları yok etti.
Reklam uğruna İsrail ürünlerini tanıtan belli bir kesimin oluşturduğu hezeyanın altında eziliyor
Hastahanenin arka bahçesinde ki çocuklar.
O küçücük sandığınız görseller de
Böyle böyle herseyi sıradanlaştırıyor.
Yukarıdaki örneklerle böylesi
Empati kurdurmak istemezdim ama,
Reklam uğruna çektiğiniz
O videolarda ki gibi eşinizle görünmek ister miydiniz?
Veyahut eşinizin o videoları görmesini ister miydiniz?
Beynimizin iki lobundan sıyrılıp sızıntı yapacak düşüncelerden hangisi daha büyük tepki verdirirdi
acaba !!!
Korkunç olan,artık sanırım HİÇBİRİ.
Kardeşiniz olarak bende hatırlatayım bir kez daha:
Çağ yangınından korumak lazım neslimizi.
Ürün tanıtırcasına edepten yoksun aile videolarının fırınlanmasına mi yanarsınız.
O videoların briket briket inşa edilip
İçerden ve dışarıdan savaş sebebi olmasına mı!
Öyle bir duygu karmaşası ki,sek.
Birgün bizde buralara veda edecek gibiysek
Şu her şeyi toz pembe gören
At gözlüklerinizi bir atıverin.
Ses,siz oluverin.
Bulundukları konumlara erketede hayatlardan sıyrılıp gelenler var.
Yaşamsal yanları hep taarruzda olanlar.
Taarruzun nedeni belkide yıllarca idrak edilemeyecek.
İki yol var.
Ne yaparsan yap.
Yolun sonu hep O’na çıkıyor Yar.
Sürekli arkanı kollamak ne zordur bilirmisiniz!
Kimisini savaşta bilinmeyen bir cephenin ortasında kalmak,
Kimisini yokluğun ıssızlığı,
Kimisini gördüğü şiddet,
Kimisini eğitim sistemi bertaraf ederken
(ki burada bir öğretmenin bir çocuğun hayatındaki
Olumsuz etkisinden bahsediyorum. )
Sürekli yüreğini kollayarak yaşamak zorunda kalan hayatlar var.
Dünyevi evlerde pembe hapishanelerindekiler
Ebedi mahkumken,
Maviliğe bakabilen hapishanedekiler öyle yada böyle ceza-i indirimlerle o anı terki diyar
eyleyebiliyorlar.
İster Gazze de ki çocuk olsun.
İster Afrika da ki çocuk olsun.
İster Kudüs de ki
İster Suriye de ki.
Veyahut bozkırın göbeğin de ki.
Hiç fark etmiyormuş aslında.
Şartlar ne olursa olsun.
Varlıkta da yoklukta da,insanoğlu çaresizlik karşısında hep yoksun.
Eli kolu bağlayan,
Duaları dar ağacına asan.
Hepsi imtihan.
Derin imtihanların içindeyken,
Gel de erketede ki hayatları anlat.
Gel de erketede ki hayatlara bir el uzat.
Bazen hepsi ateşten gömlek.
Ben gömleğimi giydim, kelam Elçi’si olarak buradayım.
Ey uzaktan seyreden, sen öyle dur :
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diye ezeli nutuk at.
Çok zordur erketede hayatlar.
Eğer çevrenizde bildiğiniz zor hayatlar var ise, kaçmayın.
Küçücük bir tebessümle de olsa ben buradayım diyerek,
Onlara varlığınızla selam edin.
Onlar o kadarına bile muhtaçtır, inanın.
İzleri geçmeyecek,
Lakin hayattan vazgeçmemeleri için ansızın umudu bahşedeceksiniz.
“RİSKLERİ GÖZE ALMAK” diye bir öykü varya sizlerle paylaşmak isterim.
Bahar aylarının verimli topraklarının içindeki tohum yan yana yatıyorlarmış.
Tohumlardan biri diğerine:
“Ben büyümek istiyorum.
Köklerimi altımdaki toprağın derinliklerine ve filizimi yeryüzüne göndermek istiyorum ; baharın
müjdecisi tomurcuklarıma açılsın istiyorum. Güneşin sıcağını yüzümde, sabahın tatlı dokunuşunu
yapraklarım da hissetmek istiyorum” demiş ve büyümeye başlamış.
İkinci tohum ise : “Ben korkuyorum! Köklerimi altımdaki yatan toprağın derinliklerine karanlıklarda
beni neyin beklediğini bilemem. Üstümdeki toprağı zorlayıp yeryüzüne çıkmaya çalışırsam filizleri
zarar görebilir.
Ya tomurcuklarım açmaya başladığın da üzerinde salyangozlar gezip, onları yemeye kalkarsa? Ya
tomurcuklarım açılıp çiçeğe dönüştüğünde küçük bir çocuk beni koparıverirse? Yoo ! Hayır, en iyisi
burada kalıp beklemek. Büyümek için belki daha güvenli bir zaman bulabilirim” demiş.
O sırada yumuşamış olan bahar toprağını eşeleyen bir tavuk buldu tohumu ve bir lokmada yutuverdi.
O tavuğu bahçeden kovalayamadığımız için
HAM siyasetin meyvesini kurutup AS.
Böyle geç seyrine bak.
Azizem erketede hayatlara sahip çıkmazsak,
Hepimiz sonuçları böyle izleyerek göçüp gideceğiz.
Sosyal medya deyip geçme,
Allah muhafaza
Paylaştığın videolara kadar
Savaşın hangi cephesinde yer aldığın ele veriyor .
Kimsenin acısına hüznüne ses olmayı bırak,
Saygı bile duyamıyoruz ama
Şu sosyal medya hapishanesinde
Onlar için SES,SİZ OLUN, OLUVERİN..
//MELTEM ÖZÇELİK//