×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Yusuf DURU

ALEM OLAN ADEMİN EDEB ANLAYIŞI 6. KISIM

AŞKIN VE AŞIĞIN EDEBİ

Leyla ile Mecnun’un hikayesini bilirsiniz sevgili dostlar. Büyük şair Fuzuli’nin ölümsüz eseridir. Artık gerçek mi? Yoksa tevatür bir hikayemi ayırd edemiyoruz. Çünkü gerçeğe o kadar yakın ki, bir çoğumuz aşkı ya da sadık bir aşığı anlatırken Leyla ile Mecnun’un hikayesinden tem vuruyoruz değilmi?

Alem olan Ademin Edep Anlayışı serimizin altıncı yazısında aşkın ve aşığın edebini anlatalım istedik ve bununla başladık.

Derler ki bir gün Mecnuna “Leyla çorba dağıtıyor. Sende sıraya girip çorba alsana” Mecnun aslında zengin bir ailenin oğludur. Babası ticaretle uğraşmaktadır. Varlıklıdır yani anlayacağınız. Biz hep mecnun olarak tanırız ya, asıl adı Kays’tır. Leylanın aşkından aklını yitirircesine kendinden geçtiği ve artık yabanlarla, bulutla, ağaçla, tarlakuşlarıyla, köpeklerle, kedilerle hasılı canlı cansız her şeyle konuştuğu için ona halk Mecnun adını takmıştır ve biz de bu adıyla tanırız ya işte. Hemen eline kül tablası büyüklüğünde minicik bir kap alır ve çorba sırasına girer. Maksadı ne çorba almak, ne de çorba içmek, maksadı Leylasının yüzünü yakından görmektir.

Sıra kendisine geldiğinde Leyla bakar ki sırada, karşısına gelen herkesin mecnun dediği aşığı. Öfkelenir, hilal kaşlarını çatar ve “Sen ne diye sıraya girdin. Bu çorba garip gurabanın, fakir fukaranın hakkıdır, onlara dağıtılıyor. Çık sıradan.”

Mecnun hiç ses etmez, gözleri Leylasında tebessüm ederek çıkar sıradan. Koşturarak sıranın en arkasına geçer. Yine sıra kendisine geldiğinde Leyla biraz daha öfkelenir ve yine sıradan çıkarır.

Mecnun yine ses etmez ve yine sıranın en arkasına geçer. Sıra kendisine geldiğinde artık sabır taşı çatlamış, Leylanın hilal kaşları daha sert çatılmış ve “Sen ne laf anlamaz bir adamsın. Sana bu çorbada senin hakkın yok dedik” diyerek elindeki ağır çorba kepçesini Mecnunun kafasına indirir.

Tabi kepçe sert gelmiştir ve Mecnunun başını yaralar, alnından aşağıya ince bir kan şeridi sızmaya başlar. Etraftakiler hemen Mecnunun koluna girip oradan uzaklaştırırken bir yandan da tekdir etmektedirler. “Be adam ne laf anlamazmışsın sende. Sana çık dedi sıradan ne diye inat ettin. Bak kafan yarıldı, kanıyor, ağır kepçeyle kafana vurdu. E halkı yani” diyerek.

Mecnun hiç umursamaz. Ne yediği kepçeyi, ne kafasından sızan kanı. O hâlâ tebessüm etmektedir ve yanında kendisini azarlayanlara derki “Siz beni kıskanıyorsunuz, Leyla sizin kafanıza kepçeyle vurmadığı için değil mi?”

Aşk kıskançtır. Girdiği ve gördüğü gönlün, kendisinden başkasına meyletmesine dayanamaz. Azap ve ızdırap içinde bırakır insanı. Çünkü gerçekten aşk çok büyük ve rakipsiz bir sevgilidir. Aşık bu sevgiliye meftun olduğu zaman her hücresinde hisseder. Hissettiği her duygu, her zerresinden dışarıya “aşk” olarak fışkırır. Öyle ki insanı mecnun eder de çöllere düşürür.

Aşkı tarif ederken söylenen edebi sözleri hatırlayınız. Bunların içinde ilginç olan ifadeler de vardır, insanı korkutan ve yanlızlığa iten ifadelerde, insana umut veren ifadelerde. Ama sanırım en yalını ve anlaşılırı şu olsa gerek.

Aşkın beklentilerinizle hiçbir ilgisi yoktur; aşk yalnızca sizin neyi vermeye hazır olduğunuzla ilgilidir, bu ise her şey anlamına gelir”

Stendhal ise şöyle  diyor

“Aşk, kişinin iradesinden bağımsız olarak yükselen ve düşen bir ateş gibidir… aşkın yaşı yoktur” 

Evet aşkın yaşı yoktur ama Aşkın edebi vardır. İnsanın nefsini terbiye altına alabileceği en güzel duygu ilahi aşkın girdaplarına gönüllü olarak girmesi ve ondan sonra yaşadığı, hissettiği duygudur. Günümüz dünyasında ucuzlatılan, içi boşaltılan ve saçma sapan ilişkilerin, birlikteliklerin ya da geçici heveslerin adına aşk denilmesi de ayrı üzücü.

Özellikle gençlerin, gençlik sayiki ile yaşadıkları o duygusal yoğunluğun, ilerleyen yaşlarda “cahillikmiş” diyerek içinden sıyrıldıkları anlamsızlıklarına aşk demeleri de ayrı bir garabet.

 Aşkın bir edebi olduğu gibi aşkı yaşayan ve gerçekten aşık olduğunu söyleyen kişinin de bununla müeddep olması gerekir. Mamafih anlık duygular ve geçici hevesler aşk olarak telakki edilirse, aşkın asaletine ve gerçek aşıkların sadakatine leke sürülmüş olur.

Peki aşkın edebi nedir? Öncelikle hemen söyleyelim vuslat beklentisi ile yaşanan duygusallığın aşkla bir ilgisi yoktur. O ya hevestir, ya geçici bir bağlılıktır, ya da sevginin ilk basamağına adım atmış olan sözde aşığın, yine sözde maşuğuna karşı duyduğu bir “heyal”dir.

Aşk hissedildiği andan itibaren girdiği kalbi siygaya çekmelidir. Hem kendine karşı, hem yaşadığı topluma karşı, hem inancına karşı, hem sevdiğine, aşık olduğuna karşıdır bu hesap sorma. Neredesin? Ne haldesin? Ne kadar sadıksın? Sadakatini göstermen gerekirse ne kadar gösterebilirsin? Beyin mi, kalp mi, beden mi yaşıyor bu aşkı?

Tüm bu soruların ardından gelen daha yüzlerce soru vardır. Hepsinin üstünde tek bir soru ile tüm bu soruları toplar bünyesinde aşk ve bunun cevabını da sabırla bekler ki gerçek haliyle kendini gösterebilsin.

“bana ne kadar sadıksın?”

Bunu bir maşuk olarak aşığına sorar aşk. “bana ne kadar sadıksın?” bu sorunun cevabıdır gerçek aşkın edebini ortaya çıkaran. Sadakati sorgulamak aşka mı düştü? Diyebilirsiniz. Mesele sorgulamak değil. Aşık olduğunu iddia edene, gerçek yüzünü göstermektir.

Eğer kalbi olgunlaştırıyorsa işte aşkın edebi orada ortaya çıkmaya başlar. Zira olgunlaşan kalp artık baktığı her yere farklı bir nazarla bakmaya başlar. Gördüğü her şeyi aşkın penceresinden ve aşkın kalbine indirdiği olgunlukla bakmaya başlar.

Aşkın bir diğer edebi,  daha önce ne yaşamışsa yaşasın düştüğü kalbe bir güneş gibi doğması ve o kalbin sahibine iyiliğin, sükunetin, zerafetin ve rikkatin güzelliğini göstermesidir. Rikkat, dikkati doğurur ve kalbine aşkı düşüren kişi bu dikkati ile etrafında bulunan canlı cansız tüm var olana aşk penceresinden bakarak hem şefkatli, hem de merhametli davranır.

Ve aşkın edeplerinden birisi en şen’i katili, en acımasız hırsızı, elinden her türlü caniliğin çıkabilme ihtimali olan serseriyi bile bir anda adam etmesidir. Nicelerini gördük ki hayatı boyunca semtine uğramadığı aşkın güzelliğini bir an hissettiği an “eyvah ben ne yaptım” deyip gözyaşları içinde peşiman olup yolunu, yordamını, halini, ahvalini bir den bire tamamen değiştirip kendine çeki düzen vermiştir.

Tabi bahse konu olan aşk beşerin beşere duyduğu aşkla başlayan ama daha sonra yaşanılan tüm hadiselerle olgunlaşan kalbe yerleşen ilahi aşka kadar uzanan o uzun ve meşakkatli yolda olgunlaşıp, tertemiz bir hale gelen kalbin hissettiği aşktır.

Bu aşktır insanı insan yapan ve insana eşrefi mahluk payesini kazandıran.

Peki aşığın edebi nedir?

Tek cümle, tek hakikat. İvazsız ve garezsiz teslimiyetle, sonsuz bir sadakat. Eğer gerçekten aşık olduğunuzu söylüyor ve bunu iddia ediyorsanız, bunu sadakatinizle göstermek ve bu sadakati son nefesinize kadar yaşamak, hissetmek ve sevdiğinize hissettirmekle mükellef olursunuz.

Elbette beşeri hayatta bunun nadir ve nadide örneklerini görebiliriz. Ama bu aşkın gerçek menbaı ile ilgili birkaç sahife karıştırdığımız zaman karşımıza çıkan sadakat örneklerini okudukça acaba onların yaşadığı hayat ütopyamıydı demekten kendimizi alamıyoruz değil mi?

İşte aşık o kadar sadık olmalıdır ki, bu sadakati sayesinde aşkın kendisine açtığı yolda yürürken uğradığı her menzilde önüne farklı bir alemin kapıları açılıversin ve hiç tereddüt etmeden açılan bu kapılardan girerek biraz daha olgunlaşsın, biraz daha aşkın güzelliği içinde kaybolsun ve “ben olda bil” sırrına erebilsin.

Aşık verdiği sözün ardında durması ile de tanınır. Bu da onun edeplerindendir. Kime verdiği söz? Önce elest bezminde Rabbine verdiği söz. Sonra bedene büründürülerek gönderildiği hayat ser’encamında yaşarken yapmayı, icra etmeyi, yerine getirmeyi taahhüt ettiği her konuda etrafındakilere verdiği söz.

Mesela eşine onu seveceğine dair verdiği söze sadakat, aşığın edeplerinden biridir.

Mesela çalıştığı yerde kendisine tevdi edilen vazifeyi bi hakkın en iyi şekilde yerine getirmek için çabalayacağına dair amirine, patronuna, çalıştığı işe ve iş yerine verdiği söz aşığın edeplerinden biridir.

Mesela evladına vermekle mükellif olduğu ahlak ve imani kaygıları yerine getirmek için verdiği söz aşığın edeplerinden biridir.

Mesela devletine ve bayrağına sadakatle bağlı kalacağına dair verdiği söz aşığın edeplerinden biridir. En önemlisi kalbine verdiği sözü yerine getirmesi aşığın edeplerinden biridir.

Burada kalbine verdiği söz nedir diye soracak olursanız hemen şunu söyleyebilirim. Bu yazıyı okuyan herkes gözlerini kapatsın ve kalbine verdiği sözü ya da sözleri düşünsün. Acaba ne kadarına sadık kalmış, ne kadarını görmezden gelmiş, ne kadarını ihanetle biten bir yolda çürütüp eritmiş. Cevabı yine kendi kalbinde bulacaktır.

Sevgili okurlar;

Hasılı vel kelam Hazreti Pirimiz Mevlanamız’ın aşk ile ilgili minik kıssasını anlatarak bu yazımızı da bitirelim efendim.

Bir gün bir ders esnasında mecliste bulunanlar Hazreti Celaleddin’e sorarlar. “Efendimiz sizi bu kadar kendinizden geçiren ve benzinizi sarartan, kimi zaman nefessiz bırakıp yere düşüren, kimi zaman gözyaşları içinde ağlamaktan bitap düşüren aşkın tarifini bize yapabilir misiniz?

Hazreti Celaleddin uzun süre düşünür, yüzündeki çizgiler değişir, benzi sararır, nefesi daralır ve kısık bir sesle “Bunun cevabı yokki, ben olda bil, ben olda bil” der ve düşer bayılır.”

İnsan gerçekten aşık olunca aşkın da aşığında edepleri bir bir ortaya çıkıyor ve sır perdeleri kalkıyor. İşte o zaman hayatın rengi, sesi, ahengi değişip allak bullak oluyor. Sonun da aşığa mecnun diye isim takıyorlar.

Birde şu boyutu var ki bunu da bir başka makalemizde ele alalım inşallah.

Leylaya, Mecnunun aşkından bahsettiklerinde yüzünde buruk bir tebessüme beliriyor ve şöyle söylüyor.

Mende Mecnundan füzun aşıklık istidadı var,

Aşık-ı sadık menem Mecnun’un ancak adı var.

Selametle ve aşkla kalınız efendim.

Ömrünüz var olsun, aşkınız yâr olsun.

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024