×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Yusuf DURU

ALEM OLAN ADEMİN EDEP ANLAYIŞI 2. KISIM

İkinci bölüme haşiye: Alemlere rahmet olarak gönderilen Hazreti Muhammet Aleyhisselamın ümmeti olma şerefinin yanında islam vakarıyla ve Müslüman olma şerefiyle yaratılmış insanlığın edep hikayesine sarfı nazar etmeye devam ediyoruz.

 

Müslüman Olan bir Gencin Edebi: Bir dönem sosyal medya paylaşım alanı olan instagramdan “Gençliğin İmanını İnternetle Çaldılar” alt başlığıyla kelimeler paylaşıyor, bu kelimelerden yola çıkarak çeşitli haşiyeler düşüyor, paylaşımlar yapıyordum. Bunları yaparken bir genç beni aradı. “Yusuf Hocam, çok güzel paylaşımlar yapıyorsunuz, bunları bir kitap haline getirmeyi düşünmez misiniz?” diye.

 

Okuma oranının, dünya nüfusu içinde en az olduğu ülkelerden biri olan Türkiye’de böyle bir kitabın basılması, ya da piyasaya sürülmesi ne kadar faydalı olur bilemem ama o gencin sesindeki o edep ve konuşmasındaki o üslup beni çok etkilemişti.

Cenabı Peygamber aleyhisselam şöyle buyuruyor. “Utanmazsan dilediğini yap”

 

Bu keskin ve kesin ihtar aslında tüm insanlığın mihenk taşını oluşturuyor. Hadisi şerifi bir gence hitaben şöyle dillendirebiliriz. “ey genç haya perdesini yırtar isen o vakit istediğin gibi, istediğin her şeyi yapabilirsin. Ama bu sana kâr getirmekten ziyade seni ziyana uğratır.”

 

Toplumların en büyük umudu genç ve yetişmekte olan nesillerdir. Tüm dünya toplumlarında genç ve yetişmekte olan nesle büyük umutlar bağlanır, buna bağlı olarak ta büyük yatırımlar yapılır. Ancak çoğunlukla sükutu hayale uğrar insanlar. Binlerce gencin içinden yapılan yatırımı inkar etmeyen, karşılığını veren birkaç genç çıkar elbette. İşte toplum mühendisleri de bu birkaç genç için yatırım yaptıklarını söylerler.

 

Genç Müslümanın edepli olması öyle güzel ve vakarlı bir davranıştır ki, melekler bile gıpta eder, edebinden dolayı Rabbin vadettiği ikramları bildikleri için “Acaba bizde bu genç Müslüman gibi edepli olabildik mi, Rabbimize ve yarattıklarına karşı bu kadar edepli hareket edebildik mi?” diye esef ederek tövbe istiğfara dururlar. Bunu büyük muhaddisler peygamber efendimizin sohbetlerinden yola çıkarak tüm insanlığa duyurmaktadırlar.

 

Haya duygusu her Müslümanın, özellikle de genç bir Müslüman süsüdür. Haya sahibi Müslüman bir genç toplum içinde herkes tarafından örnek olarak gösterilir. Öyleyse günümüz toplumunda en çok ihtiyaç duyduğumuz duygulardan ve hayata uygulamamız gereken güzelliklerden en önemlisinin haya ve edep duygusu olduğunu söyleyebiliriz.

 

Günümüz gençliğine karşı girişilen saldırı her yönden büyük bir hızla ve güçle sürekli devam eden bir akışla kendini göstermektedir. İnternet, televizyon, cep telefonları, yazılı basın, görsel medya ve özellikle sosyal medya gençliğin imanını çalmak, hayasını, edebini ortadan kaldırmak için elbirliği etmişçesine her yönden saldırıyorlar.

 

Her konuşmamda üstüne basa basa söylediğim bir konu var ki toplumun en önemli yapı taşının özelliğini ortaya koymakta olmasından dolayı çok büyük ehemmiyet arz etmektedir.

İmam Şarani rahmetullahi aleyh şöyle bir hatırlatmada bulunuyor. “Çocuğun ruhi inkişafı, eşlerin nişanlılığı döneminde başlar. Eşler bu dönemde kendilerine ne kadar çok dikkat eder ve itina gösterirlerse, sülblerinden(soylarından) gelecek olan evlatları kız ya da erkek olsun edepli, hayali ve imanlı bir nesil olarak yetişir.”

 

Bizim kültürümüzde doğan çocuğa annesi tarafından ilk süt verilirken güzelce abdest alınır, dua ve niyazlarda bulunulur ve “bismillah, ya şehit ya gazi” niyetiyle verilir idi. Anne çocuğunu sütüyle beslediği her seferinde dualar eder, çocuğunun Rabbine, peygamberine, dinine hayırlı bir insan olması, insanlığa faydalı işler yapabilecek nitelikte edepli bir insan olmasını niyaz ederek verirdi.

Şimdilerde vücut şekilleri bozulmasın diye çocuk doğduktan sonra sadece kucağına alan annelerin yetiştirdiği çocukların edepsizlikleri ve toplumun başına dert olmaları acaba neden kaynaklanıyor hiç düşündük mü?

 

Unutmayın sevgili okurlar, keskin bir neşteri doktor eline aldığı zaman hayat kurtarır. Ancak şefkatten, merhametten, sevgiden, edepten, imandan, ahlaktan, ferasetten, kalp sekinesinden yoksun birisi eline aldığı zaman hayat söndürür, kıtal yapar. Bunun yegâne sebebi ise o katilin yetiştiği aile ortamı, anne ve babasının yetersizliği, yaşadığı çevrenin kendisine yüklediği negatif enerji ve tüm bunlarla içinde kaybolduğu o girdaptır.

İşte haya ve edep bu kadar önemlidir. Çünkü “Haya İmandandır” imanı olmayanın merhameti olmaz, merhameti olmayanın şefkati olmaz, şefkati olmayanın sevgisi olmaz, sevgisi olmayanın aşkı olmaz, aşkı olmayanın edebi ve hayası zaten olmaz. İşte o zaman yine baştaki hadisi şerifin buyurduğu gibi “Utanmazsan dilediğini yap”

 

Ailede başlayan eğitim orada bitiyor mu peki? Elbette hayır. Müslüman bir ferdin eğitimi ömür boyunca sürüyor. Hatta doğumunda ve yaşadığı hayatta olduğu gibi ölümünde de bir ibret ve çevresine verdiği dersin mevcut olduğunu görüyoruz.

İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür, nasıl ölürse öyle haşır olur diye güzel bir ikaz vardır. İşte tüm hayatımız boyunca yapacağımız her işin, attığımız her adımın, aldığımız her nefesin hesabının sorulacağı şuurunu her daim göz önünde bulundurur ve bunu hissederek yaşarsak kazancımız yüksek olur.

 

Müslüman bir gencin şuurlu bir şekilde yetişip, yaşayabilmesi ailesinin kendisine verdiği terbiye ve edebin ehemmiyeti kadar, yaşadığı mahallede ortak değerleri paylaştığı ve örnek aldığı yetişkin insanlardan, eğitim için istifade ettiği ilkokuldan üniversiteye, tüm eğitim kurumlarındaki eğitimcilere kadar her kademede bulunan fertlerin tavır, tutum, davranışları önem arz etmektedir.

Bu yüzden yetişmekte olan genci sadece bir birey olarak düşünmekten ziyade, toplumun, milletin, insanlığın geleceği olan gençlerimizin üzerine çok ciddi anlamda eğilmeli, onlara insanlığın ortak değerleri başta olmak üzere iman, ahlak, ahkam ve inanç kaidelerinin tamamı doğru kaynaklardan, doğru bilgilerle ve doğru bir metot kullanılarak öğretilmelidir. Böylece gencin edepli olmaması için hiçbir sebep kalmaz. Yaşadığı toplumun değer yargılarını şuurlu bir şekilde özümsemiş olan genç zaten edepli yaşamayı kendisine şiar edinir.

 

Aksi takdirde ne cezaevleri yeterli kalır, ne ıslahevleri. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. Adalet sisteminin tıkandığı bir noktada toplumsal infial ortaya çıkar bu infialin temelinde  en önemli rolü yine edebini kaybetmiş gençler üstlenir ya da kaosu oluşturan güçler, bilerek ya da bilmeyerek yaşadığı toplum tarafından şuurlu bir şekilde yetiştirilmemiş gençleri kullanır.

 

Bugün genç kızlarımız, genç erkeklerimiz yani bizim evlatlarımız, bu vatanın çocukları kendilerine çizilen ideal portresine baktıklarında, güvenle kendilerini yerleştirebilecekleri bir rol model bulamadıklarından müştekiler. Ahlakın sükut ettiği toplumlarda fertlerin birbirlerine karşı yaptıkları ve kastı hayat içeren saldırılar çoğalır. Bu değişmez kaidedir. Günümüzde apartmanların ya da rezidans denilen yüksek binaların bilmem kaçıncı katından atılarak hayatlarına kastedilen gençlerin tek suçları, ailelerinde bulamadıkları sevgiyi dışarda ararken, kendilerine yakınlık gösteren kişilere güvenmeleri ve onlarla ilgili hayaller kurarak bu hayallerinin peşinden gitmeleridir. Hangi aile çocuklarının bu şekilde acı ve hazin bir sonla hayattan kopartılmasını ister ki.

 

Edep kelimesinin muhteviyatına baktığımız zaman çok çeşitli anlamları ile karşılaşmaktayız. Ancak öz olarak şunu söyleyebiliriz. İnsanın doğumundan itibaren üzerine giyip, ölümüne kadar bir daha üzerinden çıkarmayacağı çok güzel ve alımlı bir elbise gibidir. Şayet insanlığın varoluş sırrına ermek istiyorsak o vakit edebin, tarih boyunca insanlık onuru adına yine insanlığa kazandırdığı yaşanmış hadiselere bakmamız yeterlidir. Mamafih edebini kaybetmiş bir insan, onunla birlikte “varoluş”, “yaratılıştaki hikmet” ve “insan olma” sırrını, özelliğini yitirmiş demektir.

 

Eşrefi mahluk olarak yaratılan insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerinden biri de edebidir.

Hazreti Celaleddin Rumi şöyle söyler, “Ey insan, gönül gözünü aç ve Allah kelamına öyle bak. Göreceksin ki ayet ayet bütün Kur’an’ın manası edeptir. Edep insanın kendini tanımasıdır. Edebe riayet etmeyen bir kimse alemlerin Rabbine, ademce yakın olamaz. İlim ve tahsilin insana kazandıracağı ilk meziyet edep ve incelik değilse, başka bir şey olamaz. Gerçek akıl ve ilim sahiplerine yakışmayan tavır ve davranışların en başında kendini ve nefsini bilmeden, kontrolsüz, edep dışı hareketleridir. İnandığımız nizamın ve kitabımızın özü edeptir. Saygı ve edepte cimri olanın parada ve malda cömert olması bir kıymet ifade etmez. İslam iman ve namazla başlayıp erkân ve edeple devam eden ilahi bir nizamdır. Ey İnsan! Anla ki insanın elindeki can ne ise edep de odur. İnsanın kalbindeki, göğsündeki nurlar edepten ibarettir. Ayağını iblisin kafasına koymak, ona hakim olmak istiyorsan gözünü aç ve anla ki, şeytanı öldüren edeptir.”

Vesselam.

YUSUF DURU

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024