×

Kurumsal

Künye Kullanım Sözleşmesi Gizlilik Politikası Özel Üyelik

Haber Kategorileri

Gündem Ekonomi Sağlık Spor Türk Dünyası Kültür Sanat

Medya

Foto Galeri Web TV Canlı TV

Makaleler

Yazarlar Makaleler

Servisler

Seri İlanlar Firma Rehberi Biyografiler Nöbetçi Eczaneler Namaz Vakitleri E-gazete Faydalı linkler Puan Durumu Fikstür Anketler

Destek

Üye Ol Giriş İletişim

Yusuf DURU

ALEM OLAN ADEMİN EDEP ANLAYIŞI 7. KISIM

SÖZÜN VE SÖZ SÖYLEMENİN EDEBİ

Evet kıymetli okurlar bugün sözü “Alem olan Ademin Edep Anlayışı” serimizin yedincisi ile sizlerleyiz. Bugün sözün ve söz söylemenin edeplerinden bahsedeceğiz.
Allah celle ve azze yarattığı insanı diğer varlıklardan farklı ve özellikli kılmak için hem düşünebilme, hem mukayese edebilme, hem anlama ve idrak edebilme, hem de muhakeme edebilme kabiliyetlerini bahşetmiştir. Tüm bunların üstüne, yaptığı bütün bu eylemlerden sonra, düşüncelerini, hislerini, duygularını anlatabilmesi adına, ademoğlunu çok özel bir mekanizma ile donatarak konuşabilme, sesleri harfe, kelimeye, cümleye çevirebilme özelliği de vermiştir. 
Genel bir ifade ile insanın, bildiğimiz diğer tüm canlılardan ayrılan en önemli özelliklerinden birisi düşünebilmesi diğeri konuşabilmesidir. Peki konuşma özelliğini kazanan insan her istediğini, her istediği zamanda söylemelimi ya da bu doğru bir davranışmıdır? 
Elbette bu konuda çok çeşitli makaleler yazılmış, araştırmalar yapılmıştır. Bizde yapılan bu çalışmalardan yola çıkarak yine onların ışığında sizlere sözün ve söz söylemenin edepleri konusunda bir şeyler anlatmaya çalışacağız. Peşinen söyleyelim;
Her ne kadar sürçi lisan eder isek affola. 

Sevgili okurlar. Konuşmak çok güzel ve farklı bir özelliktir. Ayrıca güzel konuşmak ise insanın değerini arttıran ve onu diğer insanlar arasında seçkin kılan güzel hasletlerden biridir. 
Ancak tüm kültürlerdeki bilge kişiler susup dinlemenin de en az konuşmak kadar büyük bir erdem olduğu konusunda hem fikir kalmışlardır. Öyle ki Sokrates bunu çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. 
“İnsanın dinlediği, konuştuğundan daha çok olsun, hem kalbi, hem de beyni bilgiyle dolsun diye bir dil, iki kulak verilmiştir” diyerek dinlemenin erdemine vurgu yapmıştır. 
Tarih boyunca konuşmanın ve susmanın erdemine, konuşan kişinin bilgisine, birikimine istinaden bir çok söz söylenmiştir. Sözün gücü ve tesiri konusunda hatırlatmalar, açıklamalar yapılmıştır. 
Yine Sokrates’e bir mecliste, “Sükut kurtuluştur, Çünkü çok konuşan çok hata yapar” denildiğinde, Sokrates, “Bu ancak ne konuştuğunu bilmeyenin başına gelir. Cahil kişi az da konuşsa, çok da konuşsa hatalı konuşur” demiştir. 
Bizim tarih boyunca akıl imbiğinden geçerek bugüne kadar gelmiş güzel sözlerimiz vardır. İşte bunların en çok bilineni yine söz ve sükut hakkındadır. Atalarımız, “Söz gümüşse, sükut altındır” diyerek konuşmanın ve sükutun güzelliğini vurgulamışlardır. 
Yine “Sükutun yararı, konuşmanın yararından daha çoktur, konuşmanın zararı ise sükutun zararından daha çoktur” der Hazreti Celaleddin Rumi. 
Kendisine sözün edebinden sorduklarında “Bildiğini kısa ve öz bir şekilde anlatmak, bilmediğinde ise susmaktır” diye cevap vermiştir. 
İbni Hazm’a sultanların huzurunda susmak ve konuşmak hakkında sorup, sözün edebi nedir diye sorduklarında şu cevabı vermiştir. “Bir mecliste cahiller karşısında susan kişinin tek kazancı tartışmanın acısını çekip yorgun düşmekten kurtulmak olsa bu dahi yeterdi. Kaldı ki o, susarak ahiretin güzelliği ve rahatlığını elde eder.”
İnsanın bir mecliste neyi nasıl konuşacağını, seçeceği kelimeleri nasıl tartıp, ölçüp, biçip serdedeceğini ifade etmek adına Beydaba’nın çok güzel bir misali vardır. 
Bulunduğu bir mecliste, kendisine hayvanları konuşturmak yerine, anlatılarında neden insanları konuşturmadığını sorarlar. Tebessüm eder ve şöyle cevap verir. “İnsanlar kendiliklerinden konuşmaya başlıyorlar. Susmalarını istediğiniz zaman size sitem edip, kahrediyor ve cahillikle, bilgisizlikle suçluyorlar. Oysa hayvanlara ne isterseniz onu söyletebiliyorsunuz. Hem susan kişinin konuşması isteninceye kadar susması onun erdemindendir, konuşan kişiye ise susması söyleninceye kadar aralıksız konuşması da onun ayıbıdır.” 
Hakikaten de insanın konuşması istendiğinde gerektiği kadar konuşması ve sonra da susup diğer fikirlere saygı göstermesi onun erdemli ve bilgili bir kişi olduğunu gösterir. Ancak kendi konuştuğundan başkasını duymayan ve “artık yeter susar mısınız” denilinceye kadar konuşması da kendisine ayıp olarak yeter değil mi? 
Bu yüzden Hazreti Celaleddin Rumi, “Söz ağızdan çıkıncaya kadar sahibine aittir. Ağızdan çıkınca artık konuşanın mülkiyetinden çıkmıştır” der.
Yine Mevlana Celaleddini Rumi’nin söylediği şu güzel söz ne kadar yerinde ve doğru bir tespittir. “Söz, şerrin anahtarı, sükut ise kilididir.” 
Bu sözün üzerine “Güzel sözde şerrin anahtarı mıdır?” diye sorulur buna karşılık şöyle cevap verir. 
“Şerrin anahtarı olan söz, şeytana açılan kapıdan geçer. Şerrin anahtarı olan sözler öfke halinde söylenen sözlerdir. O yüzden de sultanlara, bilenler tarafından şu üç öğüt verilir.
Keyifli iken söz verme

Şehvetin kucağında iken vaadde bulunma
Zafer sarhoşluğunu yaşarken düşmanlarına karşı şedid sözler söyleme
Bu öğütlerle şerrin kapısını kapatmak murad edilmiştir. Çünkü şerli söz, söylendikten sonra muhatabının kalbine bir ateş düşürür. Kin ve nefret tohumları eker. Belki o anda karşılık veremez ama bulduğu ilk fırsatta açılan şer kapılarından ortalığa nefret, kin, garez, hakaret, kıskançlık, çekememezlik, yalan ve bunun gibi bir sürü günah dökülür.”
Güzel söz, güzel ve yerinde konuşma insanı güzelliğe ulaştırır. Bakın Cemil Meriç merhum ne güzel söylemiş. 
“Yanlış reçete yazan doktor nasıl hastasına zarar veriyorsa, yersiz ve gereksiz konuşan kişi de dinleyenlerini o derece hasta eder.”
Anadolu da bir tabir vardır. Çok ve gereksiz konuşmaların önüne geçmek için insanlara tavsiye mahiyetinde söylenir. “Allah azze ve celle insanın boğazına dokuz boğum vermiştir. Bir sözü söyleyeceği zaman dokuz kere boğup, bir kere çıkarsın” diye. 
Buradaki boğmaktan kasıt düşünmektir. Konuşması gereken kişiler söyleyeceği sözleri düşünmeli, ölçüp, biçip, tartarak konuşmalıdır denilmektedir. İşte bu yüzden sözün edebi gerçekten çok önemlidir. 
İnsan kiminle ve hangi konuda konuşursa konuşsun şayet biliyorsa bildiği kadarını dile getirmeli, bilmediği konularda konuşmaktan kaçınmalıdır. Bu yüzden mahcup olması da böylece engellenmiş olur. 
Cahil kişinin söylediği her söz, konuştuğu her konu şayet bilmiyorsa kendisinin aleyhine birer delil olarak kullanılmak üzere hafızalarda kazınır ve yeri geldiğinde, zamanında yine kendisine karşı kullanılır. 
Her seçim döneminde, meydanlara çıkan siyasiler konuşurlarken halk tarafından da tespit edilen bir çok konuda saçmaladıkları, yerine getiremeyecekleri vaadleri pervasızca ortaya döktükleri ve aynı pervasızlıkla konuşmaya devam ettikleri görülür. 
Seçildikten ve makamın gücünü ele geçirdikten sonra verilen sözlerin unutulduğu, meydanlarda, seçim mitinglerinde söylenen sözlerin tamamen yok sayıldığı ve insanlara verilen taahhütlerin, sözlerin hiç birinin yerine getirilmediği görülünce de, yine siyasi bir kıvraklıkla kendilerinden önceki dönemin sıkıntılarını halletmeye çalıştıklarını söylerler. 
Sözün en şen’isi, en şedidi, en kötüsü yalandır. Yalan söyleyen insanın ruhuna, söylediği her yalanla siyah bir perde çekilir ve böylece iman nurunun kalbe yayılması engellenmiş olur. Çünkü bilenler hep şunu söylemişlerdir. “Yalanla iman aynı kalpte barınmaz. Yalan o kalbe girerse, iman o kalpten uzaklaşır.” Hatta bazı ulema durumu biraz daha vahim bir şekilde açıklamak adına şu benzetmeleri yapmışlardır. “Yalanın girdiği kalpten iman, devenin höngürdemesi gibi kaçar”
Biz hem millet olarak, hem ümmet olarak söz kavminin çocuklarıyız. Kulağımızdan giren sözlerle kalbimizi beslemekteyiz. Söz bir tohumdur. Hem öyle bir tohumdur ki sarf ettiğiniz, konuştuğunuz kişinin kalbinde gül bahçesi de oluşturabilirsiniz bu tohumlarla, zehirli sarmaşıkların hakim olduğu bir viraneye de dönüştürebilir siniz. 
İşte bu yüzden konuşurken de sözün edebine riayet etmeli ve sarfettiğimiz sözlerin insanların gönüllerinde tohum olarak yeşereceklerini unutmadan, sözün de edebine riayet ederek konuşmalıyız. 
Ömür çok kısa. Bu kısacak ömrü gereksiz konuşmalarla doldurmak yerine susup erdemli bir şekilde sükutun güzelliği ve bilgeliği içinde sürdürmek ne güzel. Susmanın ve dinlemenin erdem olduğunu, susan ve konuşmayan erdemli kişinin konuşmaya başladığı anda sarfettiği sözlerin kıymetinden anlayabiliriz.
Öyleyse sözün edebi, beşer olarak yaratılmış insanın edebi ile beslenir, gelişir, büyür ve güzelleşir. Allah azze ve celle sözlerimizi söylerken tartıp, ölçüp, biçerek söylemeyi, söylediğimiz sözlerle hiç kimseyi yıpratıp üzmemeyi, gönül kırmamayı ve serdettiğimiz sözlerle bizden sonra gelecek olanların yolunu aydınlatmayı nasib etsin.

Vesselam.

Yusuf Duru
 

YORUM YAPIN

haber yazılımı | Copyright © 2024